Miyom

Kadında Myom Nedir?

Kadında Myom Nedir? Nedenleri, Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri

Kadında Myom Nedir?

Kadında myom, kadınlarda rahimde gelişen iyi huylu tümörlerdir. Latince adıyla “leiomyoma” veya “uterin fibroid” olarak da bilinen bu oluşumlar, rahmin düz kas dokusundan kaynaklanır. Çoğu zaman kansere dönüşme riski olmayan, genellikle iyi huylu büyümelerdir. Ancak, boyutlarına ve konumlarına göre çeşitli semptomlara neden olabilirler ve bazı durumlarda yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilirler.

Myomlar genellikle üreme çağındaki kadınlarda görülür ve hormonların (özellikle östrojen) etkisiyle büyüme eğilimi gösterirler. Kadınlarda yaygın olarak görülmesine rağmen, her myom aynı değildir ve belirtileri de farklılık gösterebilir.

Myomun Nedenleri Nelerdir?

Myomların kesin nedeni tam olarak bilinmese de, hormonlar ve genetik faktörlerin bu oluşumların gelişiminde önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Östrojen ve progesteron gibi hormonlar, myomların büyümesini tetikleyebilir. Bu hormonların düzeyindeki dalgalanmalar, özellikle adet dönemlerinde ve menopoz öncesi dönemde myomların boyutunda değişikliklere neden olabilir.

Diğer taraftan, ailede myom öyküsü olan kadınlarda myom gelişme riski daha yüksektir. Genetik yatkınlık, myom oluşumuna zemin hazırlayabilir. Bunun yanı sıra, ilk adet yaşı, doğum yapma durumu ve yaşam tarzı gibi çevresel faktörler de myom riskini etkileyebilir.

Myom Çeşitleri

Myomlar, rahimdeki konumlarına göre farklı türlere ayrılabilir. Bu ayrım, myomun hangi tür belirtiler gösterebileceği ve hangi tedavi yönteminin daha uygun olacağı konusunda da önemlidir.

Submuköz Myomlar: Rahmin iç tabakasına doğru büyüyen bu myomlar, genellikle adet kanamalarının artmasına ve kısırlığa neden olabilirler.

İntramural Myomlar: Rahmin kas tabakası içinde gelişen bu myomlar, en yaygın türdür ve rahmin genel yapısını etkileyerek adet düzensizliklerine, pelvik ağrıya yol açabilir.

Subseröz Myomlar: Rahmin dış yüzeyine doğru büyüyen bu myomlar, dışarıya doğru büyüdükleri için genellikle bası semptomlarına yol açar, ancak adet kanaması üzerinde daha az etkili olabilirler.

Kadında Myom Belirtileri

Myomlar, her kadında farklı belirtilerle kendini gösterebilir. Bazı kadınlar myomlarına bağlı herhangi bir şikayet yaşamazken, bazıları belirgin semptomlarla karşılaşabilir. İşte myomların sıkça görülen belirtileri:

  • Adet Kanamasında Artış: Myomlar, özellikle submuköz olanlar, adet dönemlerinde kanamanın miktarını artırabilir. Uzun süren ve yoğun adet kanamaları anemiye (kansızlık) yol açabilir.
  • Pelvik Ağrı ve Baskı Hissi: Özellikle büyük myomlar, karında dolgunluk ve basınç hissi yaratabilir. Bazı durumlarda bel ağrısı ve sık idrara çıkma da görülebilir.
  • Cinsel İlişki Sırasında Ağrı: Myomların konumuna bağlı olarak cinsel ilişki sırasında ağrı hissedilebilir.
  • Kısırlık: Myomlar, rahim iç yapısını bozarak veya tüplerde tıkanıklığa neden olarak gebelik oluşmasını zorlaştırabilir.

Bu belirtiler her zaman myom varlığını göstermez, ancak özellikle yoğun ve uzun süreli kanama, kısırlık veya pelvik ağrı gibi durumlar söz konusu olduğunda, bir uzmana başvurulması önemlidir.

Myom Tanısı Nasıl Konulur?

Kadında myom tanısı koymak için bir jinekolojik muayene ve bazı görüntüleme yöntemleri gereklidir. İlk olarak, elle yapılan pelvik muayene ile rahim büyüklüğünde değişiklik olup olmadığı değerlendirilir. Ancak kesin tanı için genellikle ultrason gibi görüntüleme yöntemlerine başvurulur.

Ultrasonografi: Transvajinal veya karından yapılan ultrason, myomların boyutu ve yerleşimi hakkında detaylı bilgi sağlar.

MRI (Manyetik Rezonans Görüntüleme): Özellikle büyük myomların değerlendirilmesinde kullanılır ve tedavi planının belirlenmesine yardımcı olabilir.

Kadında Myom Tedavi Yöntemleri

Myom tedavisi, myomların büyüklüğüne, yerleşimine, belirtilere ve hastanın genel sağlık durumuna bağlı olarak farklılık gösterebilir. Bazı durumlarda düzenli kontroller ile myomların büyümesi izlenirken, diğer durumlarda cerrahi müdahale gerekebilir.

İlaç Tedavisi: Östrojen ve progesteron hormonlarının etkisini azaltan ilaçlar, myomların küçülmesine yardımcı olabilir. Bu tedavi yöntemi genellikle semptomları hafifletmek amacıyla kullanılır.

Cerrahi Yöntemler: Myomların boyutu büyükse veya şiddetli semptomlara yol açıyorsa, cerrahi müdahale gerekebilir. Myomektomi, yalnızca myomların çıkarılmasını içerirken; histerektomi, rahmin tamamen alınmasını içerir.

Minimal İnvaziv Yöntemler: Histeroskopi ve laparoskopi gibi yöntemler, küçük kesilerle veya rahim içinden girilerek myomların çıkarılmasına olanak tanır. Bu yöntemler, iyileşme süresinin daha kısa olması avantajına sahiptir.

Myomların Hamilelik Üzerindeki Etkisi

Kadında myom varlığı, hamilelik sürecini etkileyebilir. Özellikle büyük veya rahim içi yapıyı bozacak şekilde konumlanmış myomlar, gebeliğin yerleşmesini zorlaştırabilir veya düşük riskini artırabilir. Bununla birlikte, her myomu olan kadın hamile kalma konusunda sorun yaşamaz. Myomların yerleşimi ve boyutu, hamilelik sürecinin gidişatını belirleyici faktörlerdir.

Kadında Myom ile Yaşamak

Myom teşhisi almış bir kadın için en önemli adım, düzenli takip ve uygun tedavi planının belirlenmesidir. Semptomlar hafifse ve myomların büyümesi yavaşsa, düzenli doktor kontrolleri ile yaşam kalitesi korunabilir. Ancak ciddi semptomlar yaşanıyorsa, uygun tedavi ile bu şikayetlerin giderilmesi mümkündür. Sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek, dengeli beslenmek ve stresten uzak durmak, myomların büyüme hızını kontrol altında tutmada yardımcı olabilir.

Kadında Myom Nedir ve Nasıl Önlenir?

Her ne kadar myomların kesin bir önleme yöntemi olmasa da, sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek, hormon düzeylerini dengelemek için faydalı olabilir. Aşırı kilo alımından kaçınmak, düzenli egzersiz yapmak ve sağlıklı beslenmek, hormonal dengenin korunmasına yardımcı olabilir.

Sıkça Sorulan Sorular

Kadında myom nedir?

Myomlar, rahimde oluşan iyi huylu tümörlerdir ve genellikle östrojen hormonunun etkisiyle büyüyebilirler.

Myom belirtileri nelerdir?

Yoğun adet kanamaları, pelvik ağrı, karında basınç hissi ve bazı durumlarda kısırlık gibi belirtiler görülebilir.

Myom tedavisi nasıl yapılır?

Tedavi, myomların büyüklüğüne ve belirtilerine bağlı olarak ilaç tedavisi, cerrahi müdahale veya minimal invaziv yöntemlerle yapılabilir.

Myomlar hamile kalmayı zorlaştırır mı?

Bazı durumlarda myomlar hamile kalmayı zorlaştırabilir ancak bu, her kadın için geçerli değildir. Myomun konumu ve boyutu belirleyici rol oynar.

Myom kansere dönüşür mü?

Myomlar genellikle kanser riski taşımazlar ve iyi huyludur.

Myomlar için hangi doktorlara başvurmalıyım?

Jinekologlar, myomların tanısı ve tedavisi konusunda uzmanlaşmış doktorlardır.

Kadında myom, yaygın olarak görülen ancak doğru teşhis ve tedavi ile kontrol altında tutulabilen bir durumdur. Rahimdeki bu iyi huylu tümörler, bazen ciddi semptomlara neden olabilirken, bazen de belirti göstermeden yaşam boyu varlığını sürdürebilir. Önemli olan, düzenli doktor kontrolleri ve gerektiğinde uygun tedavi yöntemlerinin uygulanmasıdır. Sağlıklı bir yaşam tarzı ve bilinçli takip ile myomların olumsuz etkilerini minimize etmek mümkündür. Kadın sağlığının korunması ve yaşam kalitesinin artırılması için her zaman uzman görüşüne başvurulmalıdır.

gebelikte maymun çiçeği

Gebelikte Maymun Çiçeği Hastalığı Nedir?

Gebelikte Maymun Çiçeği Hastalığı Nedir?

Hamilelik süreci, anne adayları için hem heyecan verici hem de sağlık açısından dikkat gerektiren bir dönemdir. Bu süreçte ortaya çıkabilecek çeşitli enfeksiyonlar ve hastalıklar, hem anne hem de bebek için risk oluşturabilir. Son yıllarda, dünya genelinde yeniden gündeme gelen ve özellikle endemik bölgelerde görülen Maymun Çiçeği Hastalığı (Monkeypox), hamile kadınlar için de potansiyel bir tehdit oluşturmaktadır. Peki, gebelikte Maymun Çiçeği Hastalığı nedir? Bu hastalığın hamilelik sürecine olan etkileri, belirtileri, tedavi yöntemleri ve korunma yolları nelerdir?

Maymun Çiçeği Hastalığı, Poxviridae ailesine ait bir virüs tarafından bulaşan, nadir fakat ciddi bir zoonotik hastalıktır. İlk olarak 1958 yılında laboratuvar maymunlarında tanımlanan bu hastalık, adını da buradan almıştır. İnsanlarda ise ilk vaka 1970 yılında, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde kaydedilmiştir. Günümüzde ise Afrika’nın bazı bölgelerinde endemik olarak görülmekte ve zaman zaman diğer kıtalara da yayılabilmektedir.

Maymun Çiçeği Hastalığının Belirtileri Nelerdir?

Maymun Çiçeği Hastalığı, genellikle ateş, baş ağrısı, kas ağrıları ve şiddetli halsizlik ile başlar. Bu belirtileri, lenf bezlerinde şişme izler ve birkaç gün içinde ciltte döküntüler meydana gelir. Döküntüler önce yüz bölgesinde başlar ve daha sonra vücudun diğer bölgelerine yayılır. İçi su dolu kabarcıklar şeklinde olan bu döküntüler, zamanla kabuklanarak iyileşir.

Gebelikte bu belirtilerin şiddeti ve seyri, anne adayının genel sağlık durumu ve bağışıklık sistemi ile yakından ilişkilidir. Özellikle hamilelik döneminde bağışıklık sistemi doğal olarak zayıfladığı için, enfeksiyonlar daha ağır seyredebilir ve komplikasyonlara yol açabilir.

Hamilelikte Maymun Çiçeği Hastalığı Riski

Hamile kadınlar, bağışıklık sistemlerinin zayıflamış olması nedeniyle çeşitli enfeksiyonlara karşı daha savunmasız hale gelirler. Maymun Çiçeği Hastalığı da bu enfeksiyonlardan biridir. Hamilelik sırasında bu hastalığa yakalanmak, hem anne hem de bebek için ciddi riskler taşıyabilir. Özellikle ilk trimesterde geçirilen enfeksiyonlar, düşük yapma riskini artırabilir. İkinci ve üçüncü trimesterde ise erken doğum, fetüste gelişim geriliği ve doğum sonrası komplikasyonlar gibi riskler söz konusu olabilir.

Maymun Çiçeği Hastalığının Bebeğe Etkileri

Maymun Çiçeği Virüsü, plasenta yoluyla fetüse geçebilir. Bu durum, fetüste enfeksiyonun doğrudan gelişmesine ve çeşitli doğumsal anomali risklerinin artmasına neden olabilir. Ayrıca, doğum sırasında da bebeğe bulaşma riski mevcuttur. Bebeğin doğumdan hemen sonra enfekte olması durumunda ise neonatal döneminde ciddi komplikasyonlar yaşanabilir.

Maymun Çiçeği Hastalığının Tanı ve Tedavisi

Hamilelik döneminde Maymun Çiçeği Hastalığı tanısı, klinik belirtiler ve laboratuvar testleri ile konulabilir. Tanı koymak için genellikle virüsün DNA’sını tespit eden PCR testleri kullanılır. Ayrıca, kan örnekleri ve deri lezyonlarından alınan numuneler de laboratuvar testlerinde değerlendirilir.

Tedavi sürecinde, hastalığa özgü bir antiviral tedavi bulunmamakla birlikte, semptomatik tedavi ve destekleyici bakım ön plandadır. Hamile kadınlarda tedavi planı, hem anne hem de fetüsün sağlığını korumak amacıyla dikkatle hazırlanmalıdır. Ağır vakalarda, hastaneye yatış ve yoğun bakım gerekebilir. Ayrıca, annenin hastalığı yenmesi durumunda, bebeğin doğum sonrası izlenmesi de önemlidir.

Gebelikte Maymun Çiçeği Hastalığından Korunma Yolları

Hamilelik sırasında Maymun Çiçeği Hastalığı’ndan korunmak, annenin ve bebeğin sağlığını korumak için büyük önem taşır. Bunun için aşağıdaki önlemler alınabilir:

  • Hijyen Kurallarına Uygun Yaşamak: Ellerin sık sık yıkanması, yüzeylerin dezenfekte edilmesi ve kalabalık ortamlardan kaçınılması gibi temel hijyen kuralları, virüs bulaşma riskini azaltabilir.
  • Endemik Bölgelerden Uzak Durmak: Maymun Çiçeği Hastalığı’nın yaygın olarak görüldüğü bölgelere seyahat etmekten kaçınılmalıdır. Zorunlu seyahatler sırasında ise ekstra önlemler alınmalıdır.
  • Hayvanlarla Temasın Sınırlandırılması: Hastalığın bulaşma yolu genellikle hayvanlardan insanlara olduğu için, özellikle enfekte hayvanlarla temastan kaçınılmalıdır.
  • Aşı Uygulamaları: Maymun Çiçeği Virüsü’ne karşı spesifik bir aşı olmasa da, çiçek hastalığı aşısının çapraz koruma sağlayabileceği düşünülmektedir. Ancak, bu aşı hamilelikte riskler taşıyabileceği için doktor kontrolünde değerlendirilmelidir.

Sonuç ve Öneriler

Gebelikte Maymun Çiçeği Hastalığı, anne adayları için ciddi riskler taşıyan nadir fakat önemli bir enfeksiyon hastalığıdır. Bu hastalıktan korunmak için hijyen kurallarına dikkat edilmesi, gerekli durumlarda tıbbi danışmanlık alınması ve sağlıklı bir yaşam tarzının benimsenmesi gerekmektedir. Hamilelik sürecinde her türlü enfeksiyon riski, hem anne hem de bebek sağlığını etkileyebileceğinden, sağlık kontrollerinin düzenli olarak yapılması büyük önem taşır.

Sık Sorulan Sorular

Gebelikte Maymun Çiçeği Hastalığı bebeğe nasıl bulaşır?

Maymun Çiçeği Virüsü, plasenta yoluyla doğrudan fetüse geçebilir. Ayrıca, doğum sırasında ve doğum sonrasında da bulaşma riski bulunmaktadır.

Maymun Çiçeği Hastalığı hamilelikte düşük riskini artırır mı?

Evet, özellikle ilk trimesterde geçirilen enfeksiyonlar düşük riskini artırabilir.

Maymun Çiçeği Hastalığı’nın hamilelikte tedavisi var mı?

Spesifik bir antiviral tedavi olmamakla birlikte, semptomatik tedavi ve destekleyici bakım uygulanır.

Maymun Çiçeği Hastalığı aşısı hamilelikte yapılabilir mi?

Çiçek hastalığı aşısı, hamilelikte riskler taşıyabilir ve ancak doktor kontrolünde değerlendirilebilir.

Gebelikte Maymun Çiçeği Hastalığı’ndan korunmak için ne yapılabilir?

Hijyen kurallarına uymak, endemik bölgelerden uzak durmak ve hayvanlarla teması sınırlandırmak başlıca korunma yollarıdır.

Maymun Çiçeği Hastalığı doğum sonrası bebeğe bulaşabilir mi?

Evet, hastalık doğum sonrasında da bebeğe bulaşabilir, bu nedenle yeni doğanın izlenmesi önemlidir.

endometriozis ve kısırlık

Endometriozis ve Kısırlık

Endometriozis ve Kısırlık: Kapsamlı Bir Bakış

Op. Dr. Deniz Güleryüz Çakmak

Endometriozis, doğurganlık çağındaki kadınların %10’unu etkileyen ve rahim iç zarı dokusuna benzeyen dokunun rahim dışında büyümesi ile karakterize kronik bir hastalıktır. Bu dokular, adet döngüsü boyunca kanama ve iltihaplanmaya neden olarak ağrı, kısırlık ve diğer semptomlara yol açabilir.

Endometriozis ve Kısırlık Arasındaki İlişki

Endometriozis, kısırlık problemlerinin en önemli nedenlerinden biridir. Endometriozisli kadınlarda kısırlık oranı, endometriozisi olmayanlara göre %30-50 oranında daha yüksektir. Endometriozisin kısırlığa yol açmasının birden fazla mekanizması vardır:

  • Tüplerin tıkanması: Endometriozis odakları, fallop tüplerini tıkayarak yumurta ve spermin buluşmasını engelleyebilir.
  • Yumurtlama bozukluğu: Endometriozis, yumurtlama sürecini etkileyerek yumurta üretimini ve salınımını bozabilir.
  • Rahim içi ortamın bozulması: Endometriozis, rahim içi zarının yapısını ve işlevini bozarak embriyonun implantasyonunu engelleyebilir.
  • Yumurtlama ve döllenme ile ilgili kimyasal ve immün faktörler: Endometriozis, üreme sisteminde inflamatuar bir ortam yaratarak yumurtlama ve döllenmeyi etkileyen kimyasal ve immün faktörleri değiştirebilir.

Endometriozis ve Kısırlık Tedavisi

Endometriozis ve kısırlık tedavisinde kullanılan yöntemler, hastanın yaşına, semptomlarının şiddetine, infertilite süresine ve genel sağlık durumuna göre değişir.

Tedavi seçenekleri şunlardır:

  • Hormon tedavisi: Doğum kontrol hapları, progesteron ilaçları veya GnRH analogları gibi hormonal ilaçlar, endometriozis odaklarının büyümesini durdurmak ve ağrıyı azaltmak için kullanılabilir.
  • Cerrahi tedavi: Laparoskopi veya laparotomi gibi cerrahi işlemler, endometriozis odaklarını çıkarmak için kullanılabilir.
  • Tüp bebek tedavisi: Kısırlık sorunu cerrahi veya hormonal tedavi ile düzelmiyorsa, tüp bebek tedavisi gibi yardımcı üreme teknolojileri kullanılabilir.

Endometriozis ve kısırlık tedavisinde önemli bir nokta, multidisipliner bir yaklaşımın benimsenmesidir. Bu, jinekolog, üreme endokrinoloğu, cerrah ve psikolog gibi farklı uzmanlık alanlarından doktorların birlikte çalışarak hastaya en uygun tedavi planını oluşturmasını içerir.

Endometriozis ve Kısırlık: Sıkça Sorulan Sorular

Endometriozis nedir?

Endometriozis, rahim iç zarı dokusuna benzeyen dokunun rahim dışında büyümesi ile karakterize kronik bir hastalıktır.

Endometriozis ne kadar yaygındır?

Endometriozis, doğurganlık çağındaki kadınların %10’unu etkileyen bir hastalıktır.

Endometriozis belirtileri nelerdir?

Endometriozisin en sık görülen belirtileri şunlardır:

  • Şiddetli adet sancısı
  • Adet döneminde karın ağrısı
  • Kasık ağrısı
  • Ağrılı cinsel ilişki
  • Kısırlık
  • Yorgunluk
  • Kabızlık veya ishal
  • Sık idrara çıkma
  • Ağrılı bağırsak hareketleri

Endometriozis nasıl teşhis edilir?

Endometriozis teşhisi için pelvik muayene, transvajinal ultrasonografi ve laparoskopi gibi yöntemler kullanılır.

Endometriozis nasıl tedavi edilir?

Endometriozis tedavisinde kullanılan yöntemler, hastanın yaşına, semptomlarının şiddetine, infertilite süresine ve genel sağlık durumuna göre değişir. Tedavi seçenekleri şunlardır:

  • Hormon tedavisi
  • Cerrahi tedavi
  • Tüp bebek tedavisi

Endometriozis ve kısırlık arasındaki ilişki nedir?

Endometriozis, kısırlık problemlerinin en önemli nedenlerinden biridir. Endometriozisli kadınlarda kısırlık oranı, endometriozisi olmayanlara göre %30-50 oranında daha yüksektir.

Endometriozis ve kısırlık tedavisinde multidisipliner yaklaşım nedir?

Multidisipliner yaklaşım, jinekolog, üreme endokrinoloğu, cerrah ve psikolog gibi farklı uzmanlık alanlarından doktorların birlikte çalışarak hastaya en uygun tedavi planını oluşturmasını içerir.

Endometriozis ve kısırlık ile ilgili daha fazla bilgi için nereye başvurabilirim?

Endometriozis ve kısırlık ile ilgili her türlü sorunuz için bir jinekolog veya üreme endokrinolojisine başvurmanız önemlidir.

Op. Dr. Deniz Güleryüz Çakmak

Endometriozis, kısırlık problemlerine yol açabilen kronik bir hastalıktır. Erken teşhis ve doğru tedavi ile semptomlar kontrol altına alınabilir ve gebe kalma şansı artırılabilir. Endometriozis ve kısırlık ile ilgili her türlü sorunuz için bir jinekolog veya üreme endokrinolojisine başvurmanız önemlidir.

tekrarlayan-gebelik-kaybi

Tekrarlayan Gebelik Kaybını Etkileyen Faktörler

İşte tekrarlayan gebelik kaybını etkileyen bazı önemli faktörler:
1.Genetik Anormallikler: Genetik faktörler, tekrarlayan gebelik kaybında önemli bir rol oynar. Hem anne hem de baba tarafından geçen genetik bozukluklar veya taşıyıcılık durumları, embriyoların normal gelişimini etkileyebilir ve gebeliğin sona ermesine neden olabilir.
2.Hormonal Dengesizlikler: Hormon dengesizlikleri, tekrarlayan gebelik kaybında yaygın bir faktördür. Özellikle tiroid hastalıkları, polikistik over sendromu (PCOS) ve diyabet gibi hormonal bozukluklar, gebelik sürecini etkileyebilir.
3.Rahim Anomalileri: Rahimdeki anormallikler, tekrarlayan gebelik kaybının bir başka yaygın nedenidir. Rahimdeki septumlar, uterin yapısal bozukluklar, tıkanıklıklar veya fibroidler, gebelikleri engelleyebilir veya sürdürmeyi zorlaştırabilir.
4.Bağışıklık Sistemi Sorunları: Bağışıklık sistemi sorunları, tekrarlayan gebelik kaybında etkili olabilir. Bağışıklık sistemi, embriyoyu yabancı bir cisim olarak algılayabilir ve implantasyonu veya gebeliği engelleyebilir.
5.Trombofili: Trombofili, kanın normal pıhtılaşma sürecini etkileyen bir durumdur. Trombofili, gebelikte tromboz (pıhtı oluşumu) riskini artırabilir ve bu da tekrarlayan gebelik kaybına yol açabilir.
6.Enfeksiyonlar: Bazı enfeksiyonlar, tekrarlayan gebelik kaybıyla ilişkilendirilebilir. Özellikle rahim içi enfeksiyonlar, gebeliği etkileyebilir ve sona ermesine neden olabilir.
7.Yaş ve Yaşam Tarzı Faktörleri: Anne veya baba tarafından ileri yaş, tekrarlayan gebelik kaybı riskini artırabilir. Ayrıca sigara içmek, alkol tüketmek, uyuşturucu kullanmak, aşırı kilolu veya obez olmak da bu riski artırabilir.
Unutmayın, tekrarlayan gebelik kaybı çok karmaşık bir durumdur ve her bireyin durumu farklıdır. Bir uzmana danışmak, doğru tanı ve tedavi planlaması için önemlidir.
polikistik-over-sendromu

Polikistik Over Sendromu Nedir?

    Polikistik Over Sendromu (PKOS), genç kadınlarda görülen hormonal ve metabolik bozukluklar ile ortaya çıkan kronik bir hastalıktır. Üreme çağındaki kadınların %5-%10’ unun da görülür. Hastalığın oluşmasında insülin direnci temel rol oynamaktadır. Tam nedeni bilinmese de genetik geçiş ve aile öyküsü önemlidir.

     Polikistik Over sendromunda yumurtalık içinde çok sayıda olgunlaşmamış yumurta bulunur ve yumurtlama çoğunlukla düzenli gerçekleşemez. Polikistik yumurtalık yapısında erkeklik hormonu olarak bilinen androjen üretiminde artış hormonal problemlerin sebebidir. Polikistik over sendromu obezite ile ilişkilidir İnsülin direncine neden olur. İnsülin direnci diabet riskini artırır.  Polikistik Over Sendromuna sahip zayıf kadınların %30 unda, kilolu kadınların ise %75’in de insülin direnci vardır. PKO sadece kısırlık ve üreme sorunlarına yol açmakla kalmaz diyabet gibi metabolik hastalıklar, kalp-damar hastalıkları ve rahim kanseri için risk oluşturmaktadır.

Polikistik Over Sendromunun tanısı tek bir bulguya dayanarak konulamayan, %100 iyileşmenin söz konusu olmadığı düzenli kontrol altında tutulması gereken bir hastalıktır. Tanıda ultrasonografi bulgularının, şikayetlerinin olması ve hormonların PKOS ile uyumlu olması ve bu 3 kriterden 2 sinin olması PKOS tanısı koydurur.

Belirtileri nelerdir;

  • Adetlerde gecikme ve gecikme
  • Yüzde, göğüste, karında, sırtta vücut orta hattında erkek tipi kıllanma
  • Akne (Sivilce)
  • Saç dökülmesi
  • Özellikle karın bölgesinde insülin direncine bağlı yağlanma ve obezite

PCOS da İnsülin Direncinin Önemi

Polikistik over insülin direnci sonucunda ortaya çıkan kanda yüksek insülin düzeyleri ile yumurtalıklarda erkeklik hormonu (androjenler) üretimini arttırmaktadır. Bu belirtiler adet düzensizliği, tüylenme ve sivilce gibi problemler ortaya çıkartmaktadır. Özellikle kilo alımı insülin direncinde ortaya çıkan belirtilerin şiddetini arttırmaktadır. PKOS olan kadınlarda ileri yaşlarda şeker hastalığı riski artmaktadır. Kanda yüksek bulunan insülin ancak ilaçlarla, diyet ve sporla düşürülmektedir.

İnsülin direncine yol açan en önemli faktör şişmanlıktır. Karın bölgesindeki yağların artması ve göbek çevresinin genişlemesi sonucunda insülin, kas, karaciğer ve yağ dokusunda etkisini yeterince gösteremez. İnsüline karşı bir direnç oluşur. Zayıf kişilerde de insülin direnci olabilir fakat oranı daha düşüktür.

 

Polikistik Over Sendromu Tedavisi

Sağlıklı Beslenme ve Spor;

En önemli tedavi sağlıklı beslenme, spor ve kilo kontrolüdür. İnsülin direnci olan hastalarda kilo kaybı polikistik over sendromunun semptomlarını hafifletir. Örneğin yüksek androjen değerleri olan hastalarda diyet ve egzersiz ile kan şekeri ve insülin seviyesinin kontrol altına alınması bu semptomlarda iyileşmeye neden olur. Spor ve sağlıklı beslenme ileride şeker hastası olma riskini de azaltır.

Adet Düzensizliği Tedavisi

Düzenli yumurtlayamama sonucu olan gecikmeli adet görmeye sıkça rastlanır. Yağ dokusunda normalden daha fazla östrojen üretilmesi sebebiyle yumurtlama bozukluğu yaşanır. Obez hastalarda %5 kilo kaybı yumurtlamanın başlaması için yeterlidir.35 yaşından küçük ve çocuk istemeyen hastalarda en sık tercih edilen ilaç doğum kontrol hapıdır.  İkinci sırada ise adetin 15. gününden sonra kullanılan progesteron ilaçları gelir. Her iki ilaçta adet döngüsünü düzene sokar.

Tüylenme Tedavisi

Polikistik Over Sendromu yaşayan hastalarda androjen (erkeklik) hormonu artar. Bu artışa bağlı olarak da erkek tipi tüylenme, erkek tipi kellik ortaya çıkar. PKO’da tüylenme üst dudak üzeri, çene kemiği üzeri, yanaklar, göğüs kafesi üzeri bölge ve göbek çevresi, kasık ile göbek arasında orta hat, bacakların iç yüzeyleri gibi bölgelerde daha fazla oluşur. Tüylenmeye engel olmak için doğum kontrol ilaçları kullanılabilir. Bu ilaçlar kanda ki erkeklik hormonu oranını düşürür. En az 6 ay tedavi süresi olması gereklidir. Çünkü kıl foliküllerinin yaşam süresi 6 aydır

Akne Tedavisi

20’li yaşlardan sonra başlayan, tekrarlayan ve tedaviye dirençli sivilcelerin çoğunlukla nedeni polikistik over sendromudur. Sivilce ile birlikte tüylenme artışı ve adet düzensizliği gibi şikayetler var ise PKO olma ihtimali daha da artmaktadır. Klasik dermatolojik tedaviler ile iyileşmeyen, dirençli sivilcelerin altında hormonal nedenler yatmaktadır.

Polikistik Overde artan erkeklik hormonları ciltte bulunan yağ bezlerinden salgılanan yağ miktarını arttırarak sivilce oluşumuna yol açar. Tedavide erkeklik hormonlarının hem etkinliğinin ve hem de miktarının düşürülmesi yoluyla yağ bezlerinden yağ üretiminin azaltılması hedeflenir. Bunun yanında dermatolojik yerel (lokal) tedaviler olarak, kurutucu ve soyucu etkili solusyonlar, jeller, kremler pudralar veya maskeler uygulanabilir. Hormonal nedene yönelik tedaviler sivilce tedavisinde daha kalıcı ve etkili olmaktadır.

İnsülin Direnci Tedavisi

İnsülin direncinin PKO oluşmasında anahtar rol oynadığının anlaşılması üzerine tedavi için insülin hassaslaştırıcı ilaçlar kullanılmaya başlanmıştır. İnsülin hassaslaştırıcılar Metformin, D-kiro-inozitol gibi maddelerdir. Bu grupta en çok kullanılan ilaç metformindir. Metformin aynı zamanda hipertansiyon ve obezite gibi bazı sağlık sorunlarının da düzelmesini sağlamaktadır. Metformin glikoz taşınmasını arttırarak yüksek insülin ve androjen seviyelerine sahip kişilerde kanda insülin ve androjen seviyelerini düşürmektedir.

Kısırlık Tedavisi

Polikistik Over Sendromunda yumurtlayamama infertilite nedenidir. Bu durum obez hastalarda daha belirgindir. Çocuk isteğinde öncelikle kilo vermek hem gebe kalmayı kolaylaştırır hem de gebelikte yaşanacak sıkıntıları azaltır

Tedavide yumurtlamayı sağlayan ilk basamak ilaçlar ağızdan alınan ilaçlardır. Kullanılmaya başlandığı ay yumurta gelişimini ve yumurtlamayı sağlar. Ancak her ay kullanılması gerekliliği vardır. Ağızdan alınan ilaçlara cevap alınmadığında hormon iğnelerine geçilir. Buradaki amaç yumurtanın büyümesi ve yumurtlamayı sağlamaktır. Bu tedaviye ovulasyon takibi denir.

PKO’lu hastalarında kısırlığın ana nedeni yumurtlama kusuru (anovulasyon) olduğundan, gebelik istenildiğinde yumurtlamayı sağlamak gerekmektedir. PKO’da yumurtalık uyarı tedavisinde (ovulasyon indüksiyonunda) amaç normal fizyolojiyi taklit ederek tek yumurta geliştirmektir. Bu amaçla yumurtalık uyarısı haplar (klomifen sitrat) veya haplar yetersiz kalırsa iğne tedavileri (FSH hormonu içeren iğneler) uygulanır. Polikistik overi olan infertil kadınlarda, kısırlığa yol açan başka neden yoksa ve eşinin sperm sayımı normal ise aşılama yapılmasına gerek yoktur. Ancak 3-6 siklus yumurtlama elde edilmesine rağmen gebelik elde edilememiş çiftler, nedeni açıklanamayan kısırlık gibi değerlendirilip tedaviye aşılama eklenebilir. Bu tedavilerle gebelik elde edilemeyen çiftlerde tüp bebek uygulamasına geçilir.

Aşılama (İntrauterin inseminasyon): Yumurtalık uyarıcı tedavi alan polikistik overli (PKO) kadında eğer rahim ağzında yeterli mukus oluşumu yoksa veya eşinde sperm azlığı saptanmışsa aşılama tedaviye eklenebilir. Eğer başarılı yumurtlama sağlanmasına rağmen gebelik elde edilemiyorsa, izah edilemeyen kısırlık gibi düşünülerek aşılama tedaviye eklenmelidir.

Tüp bebek (In vitro fertilizasyon IVF): PKO’da tüp bebek sonuçları yüz güldürücüdür. Tüp bebek tedavisi ile hamile kalma şansınızı %70 civarına kadar çıkarabilirsiniz.

PKO olmayan kadınlara göre siklus iptal oranları daha fazladır. Daha fazla yumurta toplanmakla beraber, döllenme, gebelik ve canlı doğum oranları aynıdır. Bu hastalarda çoğul gebeliği engellemek amacıyla seçici tek embriyo verilmelidir. Tüp bebek tedavisinde çeşitli yumurtalık uyarı protokolleri bulunmaktadır. Bu hastalarda en çok korkulan durum aşırı yumurtalık uyarımı sendromu (OHSS) dur. Bu yüzden genellikle antagonist protokol tercih edilir. Verilen gonadotropin yani hormon dozu düşük doz tercih edilmelidir.

yumurtalık-rezervi-nedir

Yumurtalık Rezervi Nedir?

Bildiğimiz gibi yumurtalık rezervi yaşla birlikte azalmaktadır. Doğumda kız çocukları 2 milyon yumurta ile doğmaktadır. .Ergenliğe kadar bu sayı giderek azalır ve 500.000 e kadar düşer. Ergenlikle birlikte kadınlarda yumurtlama süreci başlar ve her ay seçilen 10-15 yumurtanın içinden 1-2 tanesi ile yumurtlama olurken geri kalan yumurtaların gelişimi sonlanır. Özellikle 35 yaşından sonra hızlı bir yumurta tüketimi olmaya başlar. Menopoza yakın dönemde artık yumurtalıkta çok az yumurta kalmıştır ve bu  yumurtaların da bitmesiyle menopoz süreci de başlamış olur.

       Yumurtalık rezervi dediğimiz tanım işte bu yumurtalıklardaki yumurta sayısını ve kalitesini tariflemektedir. Bu değer bize kadının gebelik şansı hakkında bir fikir verir. Fakat kesin gebelik ihtimalini göstermez. Yumurtalık rezervi bize yumurtalıkta gelişen ve gelişmeyen tüm yumurtaların sayısısnı oluşturur. Ancak bizim yumurtalık rezervi olarak değerlendirdiğimiz aslında fonksiyonel yumurtalık rezervidir. Çünkü ultrasonda sadece gelişmekte olan yumurtaları görebiliriz..

Yumurtalık Rezerv Testleri neden yapılır?  

-Gebelik isteği var ve rezerv düşüklüğü eşlik ediyorsa bir an önce gebelik planlarını  tavsiye etmek,
-Partneri olmayan hastalarımız için yumurtalık hücrelerinin dondurulmasını önermek,
-Gebelik için denemelere başlayan hastalara vakit geçirmeden tedaviye başlanmasını önermek
-Tedavi alacak hastaların tedavi planının belirlenmesi

Azalmış yumurtalık rezervi açısından kimlere test yapılmalı?

-35 yaşından büyük olup 6 aydan fazladır gebe kalamayanlar
-Ailesinde erken menapoz hikayesi olanlar
-Genetik olarak yatkın olanlar ( X kromozomuyla ilgili genetik bozukluğu olanlar)
-Geçirilmiş yumurtalık cerrahisi ve yumurtalık ve çikolata kistleri
-Yumurtalıklara zarar veren radyasyon veya kemoterapi ilaçları almış olmak
Yumurtalık rezerv testleri kadınların tedaviye vereceği cevabın belirlenmesinde, hangi ilacın hangi dozda kullanılacağına karar verilmesinde bizlere  yol göstericidir. Bazı kadınların yumurtalık rezervi yüksek olup ilaçlara çok aşırı cevap verebileceği gibi, bazı kadınların yumurtalık rezervi düşük olup ilaç dozu yükseltilse dahi cevap alınamayabilir. Bu kadınlar ilaca verdikleri cevaba göre normal yanıt verenler, aşırı yanıt verenler ve düşük yanıt verenler şeklinde gruplara ayrılır. Her grupta kullanılacak ilaçlar ve dozları farklılıklar içerebilir.

Yumurtalık rezervini gösteren testler nelerdir?

Yumurtalık rezervinin belirlenmesinde kadın yaşı en önemli parametredir. Klinik olarak bakıldığında yumurtalık rezervinin azalma belirtileri şeklinde bir belirti yoktur . Bu nedenle gerekli olan hastalarda rezerv testleri yapılır.

Adetin 3. Günü FSH hormonu ölçümü Adetin 3.günü bakılan FSH değeri yumurtalık rezervi hakkında faydalı bilgiler verir. Bu dönemde bakılan FSH değeri 10 IU/L nin üzerinde ise bu kadınlarda yumurtalık rezervi azalmıştır. Ancak tek bir değere bakılarak karar vermek doğru değildir. Tekrarlayan yüksek değerler önemkidir.

Adetin 3. günü E2 (Estradiol) ölçümü Adetin 3. Günündeki estradiol ölçümü yumurtalık rezervi hakkında daha az bilgi verir. Ancak tek başına değil FSH ile birlikte kullanıldığında daha faydalı bilgiler verecektir. Adetin 3. Gününde 75 pg/ml nin üzerinde olması yumurtalık rezervinin azaldığının göstergesidir.

AMH (Anti-müllerian hormon) : Yumurtalık rezervi azaldığında AMH seviyesinde düşüş izlenir. Yumurtalık rezervinin güvenilir bir göstergesidir. Adetin herhangi bir zamanda bakılabilir. AMH değeri 1.1 ng/ml’nin altındaysa azalmış yumurtalık rezervi, 3 ng/ml’ nin üzerindeyse artmış yumurtalık rezervinden söz edilir.

Ultrasonda antral folikül (yumurta) sayılması Adetin 2-3. günü yapılan transvajinal ultrasonografide her iki yumurtalıkta toplam 7-10 tane antral follikül(yumurta) (2-9 mm arasındaki foliküller) olması yumurtalık rezervinin iyi olduğunu gösterir. İki yumurtalıkta toplam antral folikül sayısı 7’den azsa yumurtalık rezervinin kötü, 10’un üzerindeyse over rezervinin yüksek olduğu düşünülür. Antral folikül sayısı 4’ün altında ise tedavi başarısı çok düşükken, antral folikül sayısının 10’dan fazla olduğu durumda ilaçlara aşırı cevap gelişebilir ve ovaryen hiperstimulasyon sendromu (OHSS) dediğimiz ciddi bir tablo oluşabilir. Bu nedenle bu hastalarda ilacın dozunu belirlerken oldukça dikkatli olunmalıdır.

Yumurtalık rezerv testleri gebelik şansı hakkında yaklaşık bir bilgi verirken kesin gebelik oluşacağının garantisini veremez. Yaşlı hastalarda yumurtalık rezervinin azalması yanında yumurta kalitesi de düştüğünden gebelik şansı aynı durumdaki genç bir hastaya göre oldukça düşüktür. Genç hastalarda over rezervi düşük bile olsa yumurta kalitesi yüksek olduğundan gebelik şansları daha yüksektir.

rahim-filmi

Rahim Filmi

RAHİM FİLMİ

Rahim filmine hsg filmi ve ya ilaçlı rahim filmi adı da verilir. Rahimin ve tüplerin iç kısmının kontrast madde verilmesi ile radyolojik olarak görüntülenmesine denir. Kontrast madde uygulama esnasında rahimin ağız kısmından içeriye verilir, tüplerin ve rahim içinin tamamen görünür  hale gelmesine olanak sağlar. Filmde tüplerin mukusla tıkalı olması gibi bir sorunda kontrast madde sayesinde açılma sağlanabilir. Mukus benzeri tıkayıcı maddelerin temizlenmesini sağlar. Rahim filmi çekilmesinin ardından ilk 6 ay içinde hamile kalma şansı oldukça yüksektir.

Histerosalpingografinin en büyük faydası rahim içinin ve kanallarının ne durumda olduğunun gözlemlenmesine olanak sağlar. 1 yıllık korunmasız ilişki sonucu gebelik gerçekleşmediyse rahim filmi çekilmelidir. Hangi durumlarda film çekilmesi önerilmektedir:

  • Kanallarda tıkanıklık olup olmadığına bakmak için
  • Tekrarlayan gebelik kaybı
  • İnfertilite ile alakalı olan sorunlar ve bu sorunların tespit edilmesinde
  • Tüplerin anatomik yapısını anlamak
  • Kadında bulunan uterus yapısını anlamak,şekil bozukluğu var mı ona bakmak

Rahim filmi, regl kanamasının bitmesinden sonraki ilk 5 gün içinde çekilmelidir. Hamilelik riski oldukça düşük olduğu için rahim filmi bu dönemde çekilir. Ağrısız film çektirmek adına işlemde yarım saat öncesinde ağrı kesici ilaç içmeniz tavsiye edebilir. Günümüzde daha çok kısa bir anestezi eşliğinde çekilmektedir. İşlem esnasında hasta röntgen masasına uzanır, bacaklarını kendine doğru düzgün bir şekilde çeker. Bundan donra vajinaya yerleştirilecek olan spekulum adı verilen alet ile rahimin ağzı görüntülenir. Kateter takılmasının ardından kontrast maddde verilir ve çekim işlemi gerçekleştirilir. Film çekiminden sonra anestezi almışsa 1 saat kadar kişi gözlemlenir, sonrasında evine gönderilir..

bursa-tup-bebek-tedavisi-oncesi-testler

Tüp Bebek Tedavisi Öncesi Hangi Testler İstenir?

Tüp bebek tedavisi yapılacak çiftler, çocuk sahibi olma problemleri ile başvurdukları için öncesinde , kadın ya da erkek kısırlığında altta yatan nedenlerin araştırılması gerekir. Bunun için erkeklerde sperm analizi, testis ultrasonu gibi yöntemler, kadınlarda ise yumurtlama testi, rahim içi problemlerin varlığını araştıran ultrason, histerosalpingografi ,hormon testleri,yumurta rezerv testleri gibi tetkikler yapılır.

Erkekler İçin Testler

Erkekler için olan testler ve muayene üroloji uzmanı tarafından yapılmaktadır. Yalnızca sperm tahlili kadın doğum uzmanı tarafından da istenip yorumlanabilmektedir.

Genel Fiziksel Muayene: Genital organlar muayene edilir. Tıbbi geçmiş, geçirilen hastalıklar ve tedaviler, kullanılan ilaçlar sorgulanır.

Sperm Analizi: Erkek infertilitesinde yapılan en önemli test sperm analizidir. Bir veya birden çok sperm örneği vermenizi istenebilir. Sperm örneği sabah saatlerinde 3 günlük cinsel perhiz sonrası verilmelidir. Sperm örneği miktar, renk, sayı, şekil ve hareketlilik, enfeksiyon varlığı açısından incelenir.

Hormon Testleri: Testosteron düzeyi ve erkek hormonlarını incelemek için yapılan kan testleridir.

Üroloji Ultrasonu: Geri boşalma, varikosel gibi problemlerin varlığının teşhisi için ultrason istenebilir.

Kadınlar İçin Testler

Kadınlar için olan testler kadın doğum uzmanı tarafından muayene edildikten sonra istenir ve araştırılır.

Jinekolojik Ultrason

        Vajinal ultrason olarak da adlandırılan bu tarama; rahim, yumurtalıklar ve fallop tüplerinizi incelemek için uygulanır.

Vajinaya sokulan bir ultrason aletiyle yapılan bu inceleme ile hem yumurtalık rezervi hem de rahimdeki ve yumurtalıklardaki sorunlara (miyom, kist gibi) ilişkin bilgi verir.Adetin 2. ya da 3. günü yapılan pelvik ultrasonda, gebe kalmanızı engelleyebilecek rahimdeki; miyomlar, polipler, yumurtalıklardaki; çikolata kisti, endometriozis, polikistik over sendromu gibi sorunlar araştırılır. Ayrıca yumurtalık rezervinin belirlenmesinde de ultrason kullanılır.

Rahmin içerisinde miyom ve polipler gibi şekil bozukluklarına neden olan yapıların bulunması da embriyonun rahme tutunmasını zorlaştırır.Gerekli durumlarda ilk olarak bu yapılar cerrahi olarak çıkartılır ve doktorun önereceği bir zamanda tüp bebek tedavisine başlanır.

Yumurtlama Testi

Hamilelik için yumurtalıklarınızdan her ay bir yumurtanın salınması gereklidir. Buna yumurtlama olayı denir. Yumurtlama olmazsa döllenme de gerçekleşemez. Adetin 21.günü kandaki progesteron hormonuna bakılır ve buna göre yumurtlama olup olmadığı belirlenir. Yüksek progesteron düzeyi yumurtlamanın olduğu anlamına gelir.

Hormon ve Yumurta RezervTestleri

        Kadınlarda yumurtalık hormonları, tiroid ve hipofiz hormonlarına bakmak için kan testleri yapılır. Tüp bebek tedavisi öncesi yapılması gereken hormon testleri şunlardır:

FSH, LH, E2 (adetin ilk 5 günü içinde), TSH, PRL ile gerekirse DHEAS, Total-Testosteron hormonu.

AMH hormonu ise kadınlarda başlıca yumurtalık rezervinin değerlendirilmesi amacıyla yapılır. Yumurtalık rezervi, tüp bebek tedavisi sırasında elde edilen yumurta sayısını ve kalitesini etkilemektedir.

Histerosalpingografi (Rahim Filmi)

İlaçlı rahim filmi ya da HSG olarak adlandırılan bu işlemde rahim içine kontrast madde verilerek röntgen çekilir. Bu röntgende rahimin şekil yapısı ve tüplerdeki geçirgenlik görüntülenir. Özellikle kadınların tüplerinin açık ya da kapalı olma durumunun belirlenmesi amacı ile çekilmektedir. Tüplerin kapalı olması, yumurtaların rahim içine düşmesini engelleyebilmektedir. Tüplerin tıkalı olduğu belirlenirse daha ileri inceleme için laparoskopi yapılmaktadır. Tüpler iki taraflı tıkalı ise hastaya direkt tüp bebek tedavisi önerilir.

Rahim ağzına yerleştirilen ince bir kanül vasıtası ile rahim içine verilen röntgen sıvısı rahimi ve tüpleri doldurarak karın içine dökülmektedir. Eğer rahim içinde düzensizlik yaratan büyük bir miyom ya da tüplerde bir tıkanıklık varsa bu çekilen filmde görülecektir. Adet kanamasının bitimini takiben en geç adetin 8. gününe kadar çekilebilmektedir. Ancak hamile olma ihtimaliniz olduğunu düşünüyorsanız bunu doktorunuza ve röntgen teknisyenine test öncesi muhakkak söylemelisiniz, zira gebelik esnasında yapılan bu test düşüğe ve/veya bebekte doğum arazlarına neden olabilmektedir.

Test esnasında adet ağrısı benzeri bir rahatsızlık yaşanabileceğinden işlemden bir saat ağrı kesici alabilirsiniz. Fakat günümüzde genellikle maske anestezisi altında çekilmektedir. Düşük de olsa bir enfeksiyon riski olduğundan tek doz antibiyotik kullanılmaktadır. HSG öncesi cinsel ilişkiden kaçınılmalıdır.

 

Histereskopi

        Tanısal ve ya tedavi edici amaçlı rahim içinin incelenmesine dayalı ameliyathane ortamında kamera ile bakılarak yapılan bir işlemdir. Rahim içerisindeki polip, myom veya yapışıklık varlığında bu durumlar cerrahi olarak düzeltilir. Tüp bebek tedavisi öncesi şüpheli durumlarda mutlaka rahim içerisi değerlendirilmelidir.

 

Anne Adayına Yapılan Diğer Rutin Testler

Yukarıdaki mecburi testlere ek olarak, HIV, Anti-HCV, Hepatit C ve Hepatit B gibi viral rahatsızlıkların tespitini sağlayan bazı testler de anne adayından istenebilir.

Anne adayının kan grubu belirlenmeli, anne adayının kan grubu negatif, baba adayının pozitif kan grubuna sahip olması halinde gebelikte yaşanabilecek kan uyuşmazlığı açısından aile bilgilendirilmelidir. Bunun yanında:

  • Rutin biyokimya,hemogram, tiroid hormonları,B12 ve D vitamini, insülin direnci tahlilleri istenmelidir.
    • Rubella IgG testi ise anne adayının gebelikte kızamıkçık hastalığına yakalanma riskinin olup olmadığını göstermektedir.
  • aPTT, INR, Protein S ve Protein C testleri, pıhtılaşma problemlerini ortaya koymaktadırlar.

Tüp Bebekte Gebelik Testi Nasıl Yapılır?

Normal hamileliklerde yapılan gebelik testi tüp bebek tedavisi sonrası oluşan hamileliklerde de aynı şekilde, yani kan testi ile yapılır. En kesin sonucu veren kan testidir. Hamilelik olduğu durumlarda embriyo hücrelerinden salgılanan Beta Hcg değeri 10 ya da 10’un çok daha üzerindedir.

Tüp bebek tedavisinde embriyo anne rahmine yerleştirildikten 12 gün sonra yapılan kan testi ile gebelik tespit edilebilir.Tüp bebek uygulaması yapıldıktan sonra 12 gün beklenmesinin nedeni, enjekte edilen embriyoya ait hücrelerin Beta Hcg hormonu salgılaması 12. günde anne kanına karışır.

 

anne-adaylarina-gebelik-oncesi-tavsiyeler

Anne Adaylarına Gebelik Planlamadan Önce Önemli Tavsiyeler

Gebelik her kadın için özel olmakla birlikte hayat döngüsü içerisinde önemli bir süreci de içermektedir. Kendi bedeninde yeni bir canlı hayat bulurken bu gelişimle birlikte bedenide ona göre şekillenmektedir. Bebeğin ve anne bedeninin bu sürece sağlıklı uyumu için gebelik planlamadan önce hazırlıklar yapmak oldukça faydalı olacaktır.

Gebelikte yapılan takip kadar gebelik öncesi muayene ve danışma da önemlidir.Hamilelik planlamadan önce ilk yapılacak şey 3 ay öncesinde jinekolojik muayene olmanızdır. Jinekolojik muayene sırasında rahim ağzı kanser tarama testi dediğimiz smear testinin alınması, ultrasonografi ile rahim ve yumurtalıklarda myom veya kist gibi gebe kalmaya engel olacak bir durumun var olup olmadığı tespit edilir. Jinekolojik öyküde ise daha önce rahim ve yumurtalıklarla ilgili geçirilmiş bir operasyonun varlığı, ayrıca bilinen veya bilinmeyen bir hastalığın gebeliği ne oranda etkileyeceğinin ortaya konulması amaçlanır. Ayrıca varsa önceki gebelik hikayesinin sorgulanması planlanan gebeliğin nasıl seyredeceği hakkında önemli ipuçları verebilir. Düşük tehlikesi, gebelik tansiyonu ve şekeri, erken doğum gibi problemlerin yaşanması bir sonraki gebelikte de tekrarlama riski taşıyacağından sorgulanmalıdır. Ayrıca önceki bebeğin doğum haftası, kilosu, doğum şekli, doğumda zorluk yaşanıp yaşanmadığı, detaylı olarak değerlendirilir. Gebelik öncesi değerlendirmede ailede kalıtsal özellik gösterebilecek bir hastalığın var olup olmadığı da sorgulanır.

Ayrıca karaciğer, böbrek fonksiyonları, hepatit markerları, tiroid fonksiyon testleri, D ve B12 vitamini ve kan sayımı gibi testler yapılarak herhangi bir rahatsızlığın varlığı araştırılır. Bu testler ile hastalık saptanırsa gerekli tetkik ve tedavisi yapıldıktan sonra gebelik planlaması önerilir. Herhangi bir sebepten dolayı sürekli kullanılan ilaçlar varsa da gebelik döneminde kullanılmalarının uygun olup olmadığı değerlendirilir.

Bebek sahibi olmayı planlama döneminde beslenme alışkanlıklarınızın tümünü gözden geçirmelisiniz. Öncelikle katkı maddeli gıdalardan uzak durmalısınız, mümkün olduğunca doğal beslenmelisiniz. 3 ay öncesinde folik asit vitamini alımına başlamalısınız.. Folik asit desteğinin önerilme nedeni ise bebeğin beyin ve sinir sisteminde oluşabilecek problemlerin önlenmesidir. En iyi doğal folik asit kaynakları yeşil yapraklı sebzeler, taze meyveler, brokoli, bamya ve kuru baklagillerdir. Alkol ve sigara alışkanlığınız varsa bırakmanız gerekmektedir. Çünkü sigara içen kadınlarda gebe kalmada güçlük, düşük tehlikesi olasılığında artış, erken doğum, bebekte gelişme geriliği hatta anne karnında bebek ölümlerinin fazlalaştığı bilinmektedir

Anne adayı olan kadınlar ve bebeğin sağlığı için kilonuz oldukça önemlidir. Eğer kilo fazlanız varsa bunlardan kurtulmak için en iyi dönem gebelik öncesidir. Her kadın “Hamile kaldığım zaman acaba çok kilo alır mıyım, daha sonra bu kiloları verebilir miyim?” sorusuna odaklanmaktadır. Anne adayının gebelikte ideal kilo alabilmesi için öncesinde de ideal kilosunda olmalıdır. Fazla kilolu olmak, çocuk sahibi olmayı olumsuz etkilemektedir. Fazla kilo göbek çevresinde yağlanmaya bu durumda insülin direncine yol açmaktadır. İnsülin direnci de yumurtlama problemlerine yol açarak gebe kalmada güçlüğe neden olur. Fazla kilo gebelikte ayrıca; tansiyon yüksekliği, gebelik şekeri, iri bebek dolayısı ile sezaryan oranlarında artışa, bebekte kalp ve sinir sisteminde anomali olma olasılığını artırır. Bu nedenle fazla kilolu anne adaylarına, hamileliğin öncesinde anne adaylarının liftten zengin, yağdan fakir diyet uygulayıp, egzersiz yaparak kilo vermesi öneriyorum. Aşırı zayıf olma durumu da gebe kalma şansını da azaltmakta, gebelikte düşük tehlikesi , gelişme geriliği ve erken doğum riskini artırmaktadır.

Tüm bu bilgiler ışığında anne adaylarımıza tavsiyem gebe kalmadan önce kadın doğum hekiminizde muayene olmak, gerekli tetkiklerinizi yaptırmak, 3 ay öncesinde folik asit vitaminine başlayarak, ideal vücut kitle indeksine sahip olduktan sonra  hamileliğinizi  planlamanızdır.

Op. Dr. Deniz Güleryüz Çakmak

anne_sutunun_faydalari

Anne Sütünün Yararları

Anne sütünün hem anneye hem de bebeğine oldukça yararı mevcuttur.  Her bebeğin ihtiyacına göre özel olarak üretilir. Bebeğinizin doğum haftasına ve  kilosuna göre sindirim sisteminin kabul edebileceği yağ ve protein miktarına bağlı olarak üretilir. Anne sütü, tüm dünya bebekleri için üretilmiş en mükemmel besin takviyesidir.

Göğüsleriniz hamilelik döneminden başlayarak doğuma kadar süt üretimi için hazırlanır. Emzirmenin ilk günlerinde üretilen süte kolostrum denilir. Bu özel süt sarımsı ila turuncu rengindedir kalın ve yapışkanlıdır. Kolostrum, bebeğinizin enfeksiyonlara karşı korunması için yenidoğanın ilk günlerinde ihtiyaç duyduğu tüm besin maddeleri ve sıvıları sağlar. Mümkünse bebeğinizin vücuduna alacağı ilk besin kolostrum olmalıdır.

Anne sütü, bağışıklık sistemini güçlendiren maddeler içerir. Anne sütü ile büyümüş bebeklerde enfeksiyon hastalıkları daha nadir görülürken, beyin gelişimine de  son derece olumlu etkileri mevcuttur. Çocukluk çağı ishalleri, alerjiler, solunum yolu rahatsızlıkları anne sütü sayesinde önlenebilir. İlerleyen yaşlarda görülen kanser türleri, kemik erimesi gibi ciddi hastalıklar, bebekliğinde anne sütü almış kişilerde daha nadir görülmektedir. Anne sütü mikropsuzdur. Doğrudan bebeğe verildiği için bebeğiniz mikropların neden olduğu hastalıklardan korunur. Kolaylıkla da sindirilebilir.

Emzirmenin anne içinde birçok yararı mevcuttur. Emzirme sırasında salgılanan hormonlar, annenin rahmini toplayıcı etkileri ile doğum sonu kanamaları engelledikleri gibi kilo vermeye ve vücudun eski şeklini almasına yardımcı etkilere de sahiptir. Hazırlanma, ısıtılma gibi problemleri olmadığı içinde annelere büyük kolaylık sağlar ayrıca oldukça ekonomiktir. Anne ile bebeğin duygusal bağını da güçlendirir.